Hukuk büromuzca Ceza ve İdari Dava sürecini yürüttüğümüz müvekkil hakkında Van 4. İdare Mahkemesince YD kararı verilmiştir. Karar Ek te sunulmuştur.

T.C.
VAN
4. İDARE MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/…

YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI
İSTEYEN (DAVACI) : ……
VEKİLİ : AV. ABDULLAH ENES BALTACI
-UETS[16951-59355-63897]

KARŞI TARAF (DAVALI) : MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI / ANKARA
VEKİLİ : AV. DİDEM ÖZYÜCEL

İSTEMİN ÖZETİ : Davacı tarafından, Hakkari ilinde üsteğmen olarak görev yapmakta iken, FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 35. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin Bakan oluru ile tesis edilen 24.08.2021 tarih ve 2021/97 sayılı işlemin; herhangi bir terör örgütüne üye olmadığı veya mensubu bulunmadığı, Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin E:2021/… sayılı esasına kayden açılan davada beraat edeceğini öngördüğü, hakkında tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu iddia edilerek iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Davacı hakkında edinilen bilgi ve belgelerin 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 35. maddesi kapsamında değerlendirilmesi neticesinde dava konusu işlemin tesis edildiği, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kimselerin kamu görevinden çıkarılmasının zaruret arz ettiği, devlete sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği ile terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu somut olarak tespit edilerek tesis edilen dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Van 4. İdare Mahkemesi’nce, dava dosyası incelenerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27’nci maddesi uyarınca yürütmenin durdurulması istemi hakkında işin gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, ”Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler…” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, … insan haklarına saygılı, … başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmüne, “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” hükmüne, “Egemenlik” başlıklı 6. maddesinde “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” hükmüne, “Kanun Önünde Eşitlik” başlıklı 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmüne, “Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” başlıklı 11. maddesinin 1. fıkrasında “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” hükmüne, “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması” başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrasında “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.” hükmüne, “Hizmete Girme” başlıklı 70. maddesinde “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” hükmüne, “Kamu Hizmeti Görevlileriyle İlgili Hükümler” genel başlığı bölümünde yer alan 129. maddesinin 1. fıkrasında da “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.” hükmüne yer verilmiştir.

Aktarılan Anayasa hükümlerinden; insan haklarına saygılı, Anayasa’nın başlangıç bölümünde belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışma yönünde temel amaç ve görevlerinin bulunduğu; Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı, Anayasa hükümlerinden hiçbirinin, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağı; Devlet egemenliğinin belli bir zümreye bırakılamayacağı; bunun sonucu olarak kamu hizmetlerinin yürütümünde ve kamusal imkanların kullanılmasında belli bir zümrenin menfaatini hedef edinen davranışlar içerisine girilemeyceği; kamu hizmetine alınmada, görevin gerektirdiği niteliklere dayalı bir ayrıma gidilebileceği, Devlet adına kamu hizmeti yürüten ve kamu gücü kullanan kamu görevlilerinin vatandaşlar arasında tarafsız davranması ve de Devlete sadakat yükümlülüklerinin bulunduğu açık olduğuna göre, Devlete sadakat ve/veya tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı hareket etmenin kamu hizmetinin gerektirdiği niteliklere ters düştüğünün açık olduğu, dolayısıyla bu yükümlülüklere aykırı hareket eden veya edecekleri yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kimselerle Devletin kamu hizmetini yürütmeye zorlanamayacağı, bu kişilerin kamu hizmetine alınmamasında veya kamu hizmetinden çıkarılmasında Devletin yetkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 31.07.2018 tarih ve 30495 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve yayımı tarihinde yürürlüğe giren 7145 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik Geçici 35. maddesinin (b) fıkrasında; “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen;
1) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
2) 18/3/1986 tarihli ve 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
3) 13/6/2001 tarihli ve 4678 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanuna tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
4) 10/3/2011 tarihli ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununa tabi personelden Türk Silahlı Kuvvetlerinde istihdam edilenler Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
5) Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
6) Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.
7) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla; yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarındaki 657 sayılı Kanuna tabi personel ise yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşlarının en üst yöneticisinin teklifi üzerine, yükseköğretim kurumlarında üniversite yönetim kurulunun, yükseköğretim üst kuruluşlarında ise Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır.
8) Mahalli idareler personeli, valinin başkanlığında toplanan ve vali tarafından belirlenen kurulun teklifi üzerine İçişleri Bakanının onayıyla kamu görevinden çıkarılır.
9) 657 sayılı Kanuna ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu maddenin (A) fıkrasında belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu fıkradaki usule göre yapılır.
10) Bir bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili olmayan diğer kurumlarda her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, birim amirinin teklifi üzerine atamaya yetkili amirin onayıyla kamu görevinden çıkarılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Hakkari ilinde üsteğmen olarak görev yaptığı, Bakanlık makamının oluru ile oluşturulan kurul tarafından davalı idareye intikal eden bilgi ve belgelerin tetkik edilmesi sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde yapılanan ve devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunan bölücü terör örgütleri ile üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğunun değerlendirilerek 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 35. maddesi uyarınca yedi gün içerisinde savunma yapmasının istenildiği, savunma yapmadığı takdirde savunma yapma hakkından vazgeçmiş sayılacağının bildirildiği, davacının savunmasının kurul tarafından değerlendirilerek Terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunduğu hususunda kamu görevinden çıkarmayı gerektirecek derecede kesin ve yeterli somut bulgulara rastlanıldığı ve bunların sübuta erdiğine kanaat getirildiğinden kamu görevinden çıkarılmasının uygun olacağı kanaatinin belirtildiği, Bakan oluru ile tesis edilen 24.08.2021 tarih ve 2021/97 sayılı işlem ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Geçici 35. maddesinin B bendi uyarınca kamu görevinden çıkarıldığı, bu işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinde, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen, 657 sayılı Kanuna ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personelin, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin dayanağı olan ve yukarıda yer verilen Kanun Hükmünde Kararnamede, dava konusu işlemin uygulanabilmesi için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve darbe teşebbüsüyle arasında bağ kurulması aranmamış; Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen ‘yapı’, ‘oluşum’ veya ‘gruplarla’ bağ kurulması ve bu bağın yapıya, oluşuma veya gruba ‘üyelik’ veya ‘mensubiyet’ şeklinde olması zorunlu olmayıp ‘iltisak’ ya da ‘irtibat’ şeklinde olmasının da yeterli olduğu açıktır. Bu nedenle; davacının, FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle bir bağının olup olmadığının ve bu bağın üyelik, mensubiyet veya iltisak yahut irtibat seviyesinde olup olmadığı hususunun irdelenmesi gerekmektedir.
Zira, kamu görevinden çıkarılma nedenleri sadece üyelik ve mensubiyet ile sınırlı tutulmamış, ceza yargılamasının ilgi alanında bulunmayan iltisak; yani yapışıkmış gibi birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tabi olma, aynı yöne bakma, olayları aynı bakış açısıyla değerlendirme, eylemlerini bir grubun, örgütün ya da yapının işaretleri, talimatları, yönlendirmelerine göre gerçekleştirme ve bunu yaparken dünyevi ya da uhrevi faydalar umma hali ile irtibat; yani bir çıkar ilişkisi nedeniyle gönüllü veya gönülsüz kendi davranışlarını bireysel iletişim yoluyla ya da yazılı ve görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları dikkate alarak belirleme hali de kamu görevinden çıkarmanın hukuki gerekçeleri arasında sayılmıştır. Bu nedenle, ilgililer hakkında ceza yargılamasında üyelik veya yardım etme suçlamasıyla açılan davada beraat kararı verilmiş olsa dahi idari yargı yeri irtibat ve iltisak unsurları yönünden de işlemi incelemek zorundadır.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ceza yargılamasında davacı hakkında verilen kararın, dava konusu işlemin iptali istemiyle açılan davanın görülmesini engellemeyeceği gibi lehine karar verilmesi zorunluluğunu gerektirmeyeceği açıktır.
Anayasa Mahkemesi de, 04/08/2016 tarihli 2016/6 Değişik İş 2016/12 karar sayılı kararıyla,”667 Sayılı Kanun Hükmünde Karranamenin 3. maddesinde sayılan yargı mensupları arasında “Anayasa Mahkemesi Üyeleri” de bulunmaktadır. Anılan madde uyarınca meslekten çıkarma tedbirinin Anayasa Mahkemesi Üyeleri bakımından uygulanabilmesi için; a) Üyenin, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara “üyeliği”, “mensubiyeti” veya “iltisakı” yahut bunlarla “irtibatı” olduğunun değerlendirilmesi, b) Bu değerlendirmenin Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca yapılması gerekmektedir. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle Anayasa Mahkemesi Üyeleri arasında bağ kurulması aranmamış, Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar”la bağ kurulması yeterli görülmüştür. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Son olarak maddede, terör örgütleri veya Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme, Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat, cezaî sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir. Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde, bu kanaate varılabilmesi için belli bir tür delile dayanma zorunluluğu öngörülmemiştir. Bu kanaatin hangi hususlara dayanılarak oluşacağı Genel Kurulun salt çoğunluğunun takdirine bırakılmıştır. Burada önemli olan belli bir kanaate varılırken keyfîlikten uzak durulmasıdır. Şüphesiz yukarıda belirtilen bağın bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler, her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir. 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yapılacak değerlendirme, adlî suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp Anayasa Mahkemesi Üyelerinin belli bir yapıyla herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturulacağı bir süreci ifade etmektedir. Dolayısıyla Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı ve tedbirin niteliği ile somut olayın özellikleri birlikte dikkate alındığında ilgili üyeler hakkında mevcut bilgi ve belgelere göre değerlendirme yapılması gerekmiştir. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun, Üyeler A. A. ve E. T. hakkında 667 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesi uyarınca yapacağı değerlendirme, anılan üyelerin Millî Güvenlik Kurulunca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan Millî Güvenlik Kurulu kararlarında ifade edildiği şekliyle (bkz. § 18) “Paralel Devlet Yapılanması” ile “üyelik”, “mensubiyet”, “iltisak” veya “irtibat” şeklinde herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkindir. Yukarıda ifade edildiği üzere bu değerlendirme için Genel Kurulun salt çoğunluğunda, anılan üyelerle ilgili oluşacak “kanaat” yeterlidir. Somut olayın yukarıda ifade edilen özellikleri, anılan yapı ile ilgileri olduğuna dair sosyal çevre bilgisi ve Anayasa Mahkemesi Üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri birlikte dikkate alınarak, Üyelerin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında, söz konusu yapı ile meslekte kalmalarıyla bağdaşmayacak nitelikte bağlarının olduğu değerlendirilmiştir. Durumları bu şekilde değerlendirilen üyelerin, temel görevi demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri korumak olan Anayasa Mahkemesinde görev yapmaya devam etmesinin, yargının güvenilirliğini ve saygınlığını da zedeleyeceği açıktır. Açıklanan nedenlerle; Üyeler A. A. ve E. T.’nin meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilmesi gerekir” gerekçesiyle iki üyesinin meslekten çıkarılmalarına oy birliğiyle karar vermiştir.

Dosya kapsamında, FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı olduğu noktasında davacıya isnat edilen delillerin, sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için tek tek ve ayrıntılı şekilde incelenmesi gerekmektedir. Bu itibarla;
– Davacının FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı davada, Hakkari 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.09.2021 tarih ve D:2021/…, K:2021/.. sayılı kararı ile; “Tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanığın örgüt üyeliğine ilişkin olarak dosya içerisinde bulunan tek delilin 6 adet ardışık arama kaydı olduğu, sanık ile birlikte ardışık olarak aranmış kişilerin sanığı tanımadıklarını belirttikleri, sanığı tanıdığını beyan eden tek tanığın ….. olduğu, bahsi geçen tanığın da beyanlarında, sanığın herhangi bir örgütsel faaliyetine rastlamadığını belirttiği, sanığın örgüt üyesi olduğuna ilişkin dosyaya yansıyan başkaca bir delilin olmadığı anlaşılmıştır.” gerekçesi ile beraatine karar verildiği, verilen kararın istinaf edilmeksizin kesinleştiği görülmektedir.
Diğer yandan; Uyap üzerinden yapılan sorgulamada davacı hakkında adli soruşturma veya kovuşturma bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; davacının Fetö/Pdy silahlı terör örgütü ile irtibatını gösteren başkaca bir bilgi ve belge bulunmadığından anılan örgüt ile irtibatının tespit edilmediği anlaşıldığından, Fetö/Pdy terör örgütü ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 35. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.

Diğer yandan; dava konusu işlemin davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin olduğu hususu gözetildiğinde, dava sonuçlanıncaya kadar işlemin uygulanmaya devam etmesi halinde telafisi güç zararların doğabileceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 sayılı Kanun’un 27’nci maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına, tebligatın tamamlanmasına, bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 gün içerisinde Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yolu açık olmak üzere, 14/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Konuya ilişkin sıkça aramalar:

  • Ankesör beraat,
  • Ankesör beraat kararları 2021,
  • Ankesör beraat 2022,
  • Ankesör beraat kararları,
  • Ardışık arama beraat 2021,
  • Ankesör davaları 2021,
  • Ankesör davaları beraat,
  • Ankesörlü beraat,
  • Ankesörlü telefon beraat,
  • Ankesör beraat kararları 2020,
  • Ardışık arama beraat,
  • Ankesör beraat kararları 2021,
  • Ardışık arama beraat 2021,
  • Ankesör beraat,
  • Ardışık arama beraat yargıtay kararı,
  • Ardışık arama beraat kararları,
  • Ankesörlü telefon davaları beraat,
  • Ankesör beraat emsal karar,
  • Ankesörlü telefon davaları sonuçları,
  • Ankesörlü telefon davaları sonuçları 2021,
  • Ankesör İade

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.

Yorum Yap